10 Aralık 2013 Salı

Nişan Tepsisi

 
       Yaptığım ilk nişan tepsisi. Muhtemelen sonuncusu da olur. :) Nişan düğün gördü mü arkasına bakmadan kaçan adama nişan tepsisi yaptırdılar ya, ne diyim artık! Kardeş işte. Bu tepsiyi de onunla beraber yaptık, yeri gelmişken söyleyeyim. Ellerine sağlık, diyorum. Yaparken söylensek de çok keyif aldığım bir çalışma oldu. :)    
       Peki nasıl yaptık bu tepsiyi?
       Çarşıda gezilmedik dükkan, internette bakılmadık site kalmadıktan sonra mutfaktaki çay tepsisini gözümüze kestirdik. Hani 5-10 liraya satılan, plastik tepsiler var ya bu da ondan işte. Hatta bir köşesi de kırıktı.
       Biz tepsiyi kaplamak için çok ince olmayan, üstü hafif sedefli bir kumaş seçtik. Bir metre kumaş fazla fazla geldi. Taş çatlasa yarısını kullanmışızdır.
       Tepsiyi kaplamadan önce kumaşın altına A4 kağıdı koyduk ki tepsinin deseni görünmesin. Kağıdı yapıştırdıktan sonra kumaşı da onun üstüne yapıştırdık. Silikon hemen kuruduğu için dalga dalga izler oluştu. Eğer bunlar sorun olacaksa başka bir yapıştırıcı kullanın derim ya da sıcak silikonu çok ince, yükseklik oluşturmayacak şekilde sürebilmenin bir yolunu bulmanız gerekiyor.  
       Biraz uğraştık, pes etmedik, tepsinin altını üstünü kumaşla güzelce kapladık. Sonrası daha eğlenceliydi. Tepsinin iç kısmının kenarlarını boydan boya pullu kurdeleyle çevirdik. Bu kurdeleler hazır satılıyor. Renk renk, desen desen. Alıp silikonla yapıştırıyorsunuz sadece. Sonra yarım incileri serpiştirdik. En son da gülleri yapıştırdık.   
      
        Böylece gül yapmayı da öğrenmiş oldum. :) Tepsiyi kapladığımız kumaştan yaklaşık 70 santim uzunluğunda, iki parmaktan az daha geniş şeritler keserek gülü yapmak için kullanacağım kurdeleleri elde etmiş oldum. İstediğim şekli elde ettikten sonra gümüş yaldızlı ojeyle boyadım. Özellikle oje kullandım, zira onun ışıltısı diğer boyalara göre daha canlı.
      
 Gülleri nasıl yaptım? Buradaki videoda.
 
      Makasımız :) 
 
      Nazar boncuğu olmadan olmaz tabii :)

1 Aralık 2013 Pazar

Kitap: Alice Ölüler Diyarında

 
 Arka kapak yazısı:
"Uygarlığın sona erdiği bir Dünya’ da, Ölüler Diyarı diye anılan verimsiz topraklarda hayatta kalmaya çalışan insanların başında bir başka ölümcül tehdit vardı; mutasyona uğramış insanlardan oluşmuş Isırıcılar ordusu…
On beş yaşındaki Alice’ in tüm yaşamı, bu her yönüyle hastalıklı topraklarda geçmiş, eğitiminin tamamı Isırıcılar’ a karşı hayatta kalabilmek için silah ve bıçakların en iyi nasıl kullanılacağından oluşmuştu.
Nöbet tuttuğu bir gün Tavşan Kulaklı Isırıcı’nın aniden arazide yok oluşuna şahit olur. Isırıcı’nın peşinden gittiğinde ise onun kaybolduğu deliğe düşer.
Alice burada kendi yaşamını ve Ölüler Diyarı’ nda yaşayan tüm insanların kaderini sonsuza dek değiştirecek bir maceranın içine sürüklenir."  
* * *            
Güzel bir şey anlatılmak istenmiş, ancak becerilememiş bir kitap. İnsanların açgözlülüğünün, çıkarcılığının nerelere varabileceğini, bilinmeyeni ya da farklı olanı anlamaya çalışmaktansa yok etmeyi tercih ettiğimizi güzel anlatıyor. Ne yazık ki, bu benim gözümde kitabı kurtarmaya yetmiyor. Kelime yanlışları ve basit cümle yapısı beni benden aldı.
Kitabın kapağı ve ismi en beğendiğim taraftı. Karanlık bir masalı anlatıyor gibi. Aslında biraz da anlatıyor hani. Yine de ismine bakıp bizim bildiğimiz Alice kızımızın gotik bir evrene gittiğini sanmamak lazım. Bu Alice başka Alice. Kimyasal silahın sonuçlarından sonra harap olmuş bir dünyada hayatta kalmaya çalışan bir Alice. Oyuncak bir bebeğin varlığına, hatta daha çok bir zamanlar onunla oynayan insanların var olduğuna şaşıran bir Alice. On beş yaşında olmasına rağmen bıçağını belinden, tüfeğini omzundan eksik etmiyor.  
Tavşan Kulaklı en sevdiğim karakter oldu. En azından diğerlerinden daha gerçekçi bir profil çiziyordu. Isırıcı falandı, ama tokadı yapıştırması gereken yerde yapıştırdı, hırlaması gereken yerde hırladı, koruması gereken yerde korudu. Tüm kitap boyunca tek bir kelime etti, o da yeterdi zaten. Bu arada, Kraliçe hariç, Isırıcılar konuşamıyor diyerek karizmasını biraz daha arttırayım.
Zombi hikayelerini sevmeyenler dahi kitabı rahatlıkla okuyabilir. Hatta bir süre sonra zavallılara neredeyse acıyor insan. Aşk meşk hikayesi arayanların da umutlarının boşa olduğunu söylemek isterim. Bir tarafta Isırıcılar, bir tarafta askerler, bir tarafta doğurulması ve korunması gereken insanlar varken böyle şeylere vakit kalmıyor.
Alice Ölüler Diyarında; ‘İnsanın insandan büyük düşmanı yoktur,’ düsturuyla hareket eden, edebi yönü zayıf, aksiyon bol bir ilk kitaptı.

İkinci; Öldüren Aynanın İçinden